Kıskançlık ve Sevgi

0
Kıskançlık her insanın içinde belli dozda olan bir duygudur. Bu duygu şiddet, nefretle birleştiğinde sevgiyi katlederek bünyede fiziksel, zihinsel , duygusal ve ruhsal hasarlar bırakır.
Kıskançlığı yenmek ve onunla savaşmaktan ziyade kıskançlığı dönüştürmek, onu aşmak gerekir.  Aksi takdirde kıskançlık sizi zehirleyecektir.
Bu zehirden nasıl kurtulacağız? Dünya Değişim Akademisinde uygulanan içsel simya sanatını her gün uygulayarak.
Bir çok konuda özel olarak oluşturulmuş değişim programları ve teknikleri sayesinde içteki kıskançlık takdire dönüşecektir.
• Kıskandığınız kişide olan ve sizde olmayan şey artık sizi rahatsız etmeyecek  ..
• Kıskandığınız kişinin başarısı sizi de başarılı kılacak
• Kıskandığınız kişi mutlu olduğunda siz de onunla mutlu olacaksınız
• Bütünleşme ve birlik içinde olarak o kişiyle beraber hiç-bir negatif his içinizde
barındırmadan yürüyeceksiniz.
KISKANÇLIK SEVGİYİ ÖLDÜRÜR. 
Kıskançlığın birçok zararı vardır, bunlardan biri aşka ve sevgiye zarar vermesidir. Aşk ve sevgi saf duygularla beslenir ve bu güzel duygulara bulaşan en ufak bir negatif zehir aşk iletişimine zarar verir. Kıskanan kişi yetersizlik ve değersizlik duygusuna kapılır , kendine güveni azalır ve kendini başkalarıyla kıyaslamaya başlar.  Gerçek dışı zihinde oluşturulmuş senaryolar kıskançlığın artmasına ve aşıkların birbirlerinden uzaklaşmasına neden olur.
Sevgi sıcaklığı kıskançlığın ürkütücü soğuğunu beraberinde getirir. Oysa ki sevgi
insanın içini ısıtır, o halde ne gerek var kıskançlığa?

KISKANÇLIĞI BESLEMEYİN, DÖNÜŞTÜRÜN.
Kıskançlık ortaya çıktığında doğal şekliyle gelir, onu her türlü engelleme, ondan
kurtulma savaşları, ortadan kaldırma mücadeleleri kıskançlık ağacını daha da besler . Kıskançlıktan kurtulmak ve onu takdire dönüştürmek için saf şekilde gözlemlemek gerekir yani tarafsız tanık modunda kıskançlığı izlemek ve ona hiç bir şekilde müdahale etmemek gerekir.
KISKANÇLIĞI KÖTÜLEMEYİ BIRAKIN..
O yüzden kıskançlıkla ilgili yargıdan da kaçınılmalıdır. “Kıskançlık iyi veya kötüdür“ gibi yargılarda bulunmamak gerekir.  Onu kabul etmek, bu duyguyla yürüyerek sizi bu duygunun hangi kıyıya getirdiğine bakmak gerekir.
O kıyıda kendinizi de yakmamak için her gün Değişim Teknikleri ve içsel simya sanatı uygulanmalıdır.  Bu çalışmalar teorik ve pratik uygulamalardan ibarettir. Nefes çalışmaları ve vücut çalıştırma teknikleri sayesinde tüm organizma onarılarak yıkıcı güçler yapıcı güce dönüştürülür.
AŞK ÇİÇEĞİNİN AÇMASI ELİNİZDE..

Aşk çiçeğinin solmaması için onu her gün kıskançlıktan özgür şekilde koşulsuz sevgi ile sulayın.  Kıskançlık hem size hem de sevgiye zarar verir. Sevginizi coşkuyla mutlulukla yaşamak için kıskançlığı takdire dönüştürün.  Sevdiğiniz kişiyi kıskandığınızda itiraf edin; bu duygudan kaçmayın. “Seni seviyorum“ nasıl diyorsanız  “Seni şu an kıskanıyorum“ deyin. Hemen özgürleşeceksiniz çünkü kaçmamış olacaksınız.
MUTLAK KABULLENİŞ İÇİNDE OLUN..
Farkındalıkla mutlak kabulleniş içinde olun, sadece kıskançlığın değil içinizdeki tüm negatif duyguların dönüştüğünü göreceksiniz..

Yaşamı Kutlama

0

İnsanlar yaşlanınca bedenleri çöker ve fonksiyonları yerine getiremez olur, kişi önceden yaptığı şeyleri yapamayınca acı çeker, bu acılar da ölüm acısıyla son bulur.

Bununla birlikte varoluşta yaşlanma değil olgunlaşma vardır, mesela bir elma için yaşlandı demeyiz, olgunlaştı deriz ve bir çiçek için öldü demeyiz, kurudu deriz, kuru bir çiçeğin ayrı bir güzelliği vardır. Bir ağaç baharın gelişiyle filizler ve yapraklar verir, ağaç bir kutlama halindedir, ağaca bakınca içimizden yenilenen duygular taşar, sevinçle dolarız. Sonbaharda ise yapraklar sararır ve yerlere düşer, dans ederek düşen yaprakları izleyerek bir kutlamaya tanıklık ederiz, çok değişik duygular yaşarız ve bir nostalji olur. Yüzyıllık bir ağaç kuruyunca çok farklı bir zarafeti ve güzelliği olur, ağaca baktığımızda özlem hissederiz, kutlamayı özleriz. Doğa ne zaman kutlaması, ne zaman dinlenmeye çekilmesi gerektiğini bilir. Her şeyin doğru zamanı vardır.

Olgunlaşmış kişi doğru zamanları bilir, hayatı kutlayarak yaşar ve zamanı gelince acılar çekmeden hayattan çekilir. Kişi varoluşun dinamiklerini takip eder. Ölüm vasat bir kişi için korkutucu ve acı veren bir deneyimdir, olgunlaşmış kişiye göreyse bir gelişim aracıdır çünkü ölüm başka bir şey için başlangıçtır.

Her doğum ölüme, her ölüm ise doğuma neden olur. Doğumu ölüm, ölümü ise doğum izler. Buharlaşan sular bulutların doğumuna ve yağan yağmurlar bulutların ölümüne neden olur. Doğadaki bu döngü korku içermez ve korkuya neden olmaz. Varoluşta korku bulunmaz. Korku sadece canlıların zihninde bulunur; zihin ürünüdür ve yanılsamanın sonucudur. Korku, olgun olmayan zihnin meyvesidir ve ölüm korkusu zirvedir. Bu noktada bulunan kişinin hayatı ve psikolojisi paramparça olur. Bu, patolojik bir durumdur.

Korku bulaşıcı bir hastalıktır ve insanlığa bulaşmıştır, ölümcül bir durumdur. Korku hayatı kısaltır, tedavisi ise olgunlaşmaktır. Olgunlaşmış insan varoluşla bir olduğu için bütün korkulardan özgürleşir ve zihninde korkuya yer yoktur, hastalık son bulur. Olgunlaşmış insan, anlarını dolu dolu yaşar, koşul koymadan sever, sebepsiz coşku ve neşe içinde olur. Coşku, neşe ve sevginin olduğu yere korku yaklaşamaz bile.

Burada düzenlediğimiz Farkındalık Festivalleri varoluşsal kutlamanın bir parçasıdır, buraya katılarak kutlamaya geri döneceksiniz, kutlamayı tekrar öğreneceksiniz ve kutlamanın kokusunu, tadını tadacaksınız. İster çocuk ister yaşı ileri olan 0’dan 100’e herkes, bu festivallere, bu kutlamaya katılabilir. Özgürce dans etmeye ve çekinmeden şarkı söylemeye başlayın, kendinizden geçin, kendinizi kutlamadan alıkoymayın, tüm endişe ve korkular kaybolacak ve tek yapacağınız şey KUTLAMAK olacak.

Sırlar Diyarı

0
Sırlar diyarına adım attığınızda korkusuzluk meşalesini elinize alırsınız ve o meşale size tekamül yolculuğunda muhteşem deneyimler yaşatır.
Varoluşsal yaşama merhaba deyip, dünyasal yaşamı terk ettiğinizde varoluşun bereketli yağmurlarının içinde erimeye başlarsınız. Bu erime, yok olmanın aksine yeniden sürekli var olmadır.
Ölüm deneyimi size ölümsüzlük hazzını yaşatır, sırlar diyarındaki ölümsüzlük dansları yeniden varoluşun dinamizmidir. Varoluş harekettir, sürekli devam eden bir akış ve kutlamadır.
Varoluşun kutlamaları sırlar diyarında biçim değiştirir. Zaman ve mekan aşılır. Sonsuzlukla aşk dolu dans başlar . Bu dansa eşlik ettiğinizde bütünleşmenin ve varoluşsal aşkın tarif edilmez hazzını yaşarsınız.
Sırlar diyarında AŞK tüm varlığa nüfuz eder ve AŞK aracılığıyla gizem yaşanır. Gizemi çözmeye çalışmak, zihni devreye sokmak ve mantık araçlarını kullanmak AŞK‘ın tüm büyüsünü yok eder. Sır kapısı kapanır, dans ritmi bozulur, varoluşsal akış yerini dünyevi hayatın yatay düzlemine getirir. Yükseliş bir anda inişe neden olur.
Hayatın gizemini yaşamak ve varoluşun güzelliklerini, sürprizlerini içinize almak istiyorsanız kendinizi akışa nedensizce bırakın. Olaylar ve yaşanması gereken zaten yaşanacak. Kontrol ederek yaşamınızı sürdürdüğünüzde ve risk almadan yaşadığınızda, etrafınıza güvenlik duvarları ördüğünüzde, heyecansız hayatın içinde sadece nefes alıp vermeye başlarsınız. Üstelik bu nefesler sizi yaşam içinde boğar.
Oysa ki hayat veren en büyük nefes AŞK’tır, SIR dolu yaşamdır. Bu yaşama kucak açtığınızda, kalbinizi tüm Evrene açtığınızda sırlar diyarında sır enerjisi size her an hayat verir. Orada ölümün ve doğumun dansı vardır. Bu dans, yenileyici ve dönüştürücüdür.

En büyük değişim, korkusuzca SIR’ra teslim olmaktan ve onu içine almaktan geçer.
Varoluş ellerinizden tutar ve sizi o kapının önüne getirir. Kapı açıldığında korkusuzca içeri adım atarsanız, artık hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Kararsızlık içindeyseniz ve beklentileriniz, istekleriniz, dünyevi arzularınız, tutkularınız, bağımlılıklarınız, alışkanlıklarınız o an yanınızdaysa kapı açılmaz. Açılsa da içeri giremezsiniz…

Varoluşa ve SIRRA olan teslimiyet tüm dünyevi istekleri, bağlılıkları yakar ve ateşe atar. Bu küller dönüşür ve sonsuzluğun meşalesi olur.
Çabasız çaba ve doğal akış içinde gerçek dönüşüm içsel olarak başlar ve artık geriye dönüş yoktur. Bu “ SON” dur. Geriye bakmaz, gelecekle ilgilenmez, sadece Şu an‘ın gerçekliğini yaşarsınız.
İşte tam da o zaman SIR kapısı kendiliğinden açılır. İçeri girersiniz, sonsuzluk, sessizlik, AŞK, dans, coşku, haz dolu Varoluşsal yaşama MERHABA dersiniz…
Merhaba demeye hazır mısın? İçinden gelen ses “ EVET”se, durma, zaman kaybetme, Dünya Değişim Akademisinin elinden tut ve sonsuzlukla ak..
Farkındalık Festivallerine katıl, YAŞAMIN SIR DOLU HAZZINI HER AN YAŞA…
Bunu hak ediyorsun…..

Değişim İçin Cesaret

0
Mutsuzluk, acılar, hayat mücadelesi hepimizi aynı noktaya getiriyor. Sonuçta insan hep değişim istiyor. Ancak çoğu insan değişmek istemiyor. Tabii değişimi istiyor, ancak değişmek istemiyor. Peki, neden? Çünkü değişmek için cesaret gerekiyor.
Oysa kişinin içinde korkular varsa değişmekten ölesiye kaçıyor. İnsan statükoya, alışkanlıklarına bağlanıyor. Her ne kadar değişim ihtiyacının farkına varsa da aslında değişimden korkuyor. Hatta bazen bu korku öyle hat safhaya geliyor ki insan çektiği acılara bile tahammül etmeye devam ediyor.

Bazen de acılar gitgide artıyor. Hayat art arda gelen sorunları diziyor kişinin karşısına, insan daha çok büyüyen bu problemlerin üzerinden sıçradıkça yoruluyor, tükeniyor zamanla. Durup farkına vardığı anlarda cesaret kabarmaları yaşasa da, o en büyük sıçrayışını değişime doğru yapacak cesareti göremiyor kendinde.
Yani insan değişimi, dönüşümü arzuluyor, yeni yaşam hayalleri kuruyor, kökten bir farklılık bekliyor ancak bunun için kendinde cesaret bulamıyor. Acılar her ne kadar zekâyı uyandırıp sorgulatsa ve çözümü de gösterse bu, gerçekleştirmek için yeterli olmuyor. Bilinenden uzaklaşıp bilinmeyende yeni ufuklara açılmak insana hep zor geliyor.

İşte bu noktada sizlere Farkındalık Festivallerimizi sunuyoruz. Farkındalık Festivali bilinenden bilinmeyene bir geçit, yenilenme için bir kapı oluyor. İlk bakışta bilinen gibi duruyor, yani arkadaşlarımız, dostlarımız, ailemiz ile doğada huzur içinde bir tatil imkânı. Ancak festivale geldiğinizde uygulamalı çalışmalara katıldığınızda görüyorsunuz ki bedeniniz yenileniyor, daha ilk çalışmada doğru tekniğin de etkisiyle doyasıya nefes aldığınızı görüyorsunuz, aynı anda yenilenme için bir arada olan insanların sinerjisi sizi de yükseltiyor, artan bir farkındalıkla değişimi hissediyorsunuz. Bedeniniz, zihniniz, duygularınız hızlı bir değişime adapte oluyor, yenileniyor. Farkındalık Festivali’nin son çalışmasına vardığımızda ise artan coşku fırtınası hepimizi sürüklüyor, bırakın kendinizi değiştirmek için cesareti tüm çevrenizin değişimine destek olabilecek yüksek bir farkındalık sizleri kucaklıyor.
Önümüzdeki ilk Farkındalık Festivali’nde değişim için cesaret geçidinden birlikte geçmek dileğiyle…

Nefesle Başlar Değişim 

0
Modern hayatın bir getirisi olan teknoloji her ne kadar hayatımızı kolaylaştırıyor gibi görünse de yaşam her geçen gün daha da rekabetçi olmakta ve üzerimizdeki gerginliği artırmaktadır.

Sinir sistemini olumsuz etkileyen korku, endişe ve kaygı durumları günümüz insanının en çok karşılaştığı durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum insanların davranışlarına yansımaktadır. Her geçen gün insanlarda artan depresyon, stres, öfke gibi durumların arkasında bireylerin iç dünyalarında yaşadıkları durumlar vardır.
Nefes teknikleri burada devreye girer. Aslında içgüdüsel olarak her gün farkında olmadan aldığımız nefes, tüm yaşamımızı değiştirebilecek güce sahiptir. İçgüdüsel olarak alınan nefesten bilinçli olarak alınan nefes moduna geçince tūm yaşam değişir. Her gün pratik uygulamalarla yaşamımıza bu teknikleri sokabilir ve nefesimizi kontrol altına alabiliriz.

Her ay gerçekleşen Farkındalık Festivallerine katılarak bu teknikleri uygulayabilirsiniz. Kontrol altına alınan nefes, kontrol altına alınan zihin demektir. Kontrollü zihin eylemlerimize yansır. Bu zincirleme ilerleme ile yaşamınızı dönüştürebilirsiniz. Böylece yaşamınızın nasıl ve ne şekilde devam edeceğine siz karar verirsiniz. Denizde ilerleyen bir teknenin ya kaptanı olursunuz ya da tekneyi dalgaların akışına bırakırsınız. Seçimlerden ibaret olan bu geçici ve kısa yaşamınızda dümeni ele almaya ve değişimi yaşamaya karar vermek sizin elinizde.
Nefesle başlar yaşam denir, nefesle başlar değişim aslında.

Cesaretli Bir İnsan Olmak İçin 8 Temel Yaklaşım

0

1. Sadece cesur insanlar masum ve saf olabilir.

Bütün bu kirliliğin, kurnazlığın, yalanların içinde masumiyeti korumak cesaret ister. Saf olmak beyaz nilüfer çiçeği gibidir, nilüferin çamurdan çıkıp çamurla ilgisi olmayan bir yönü vardır. Nilüfer çiçeği suyun üstünde durur, ama ıslanmaz, yani kirlenmez. Nilüfer çiçeğinin saflığını hiçbir şey kirletemez. Masum olma cesareti olan insan dinamik hale gelir, yükseliş yaşar. Nilüfer çiçeği gibi siz bu dünyanın içinde yaşarsınız, ama dünya sizin içinizde yaşamaz. O zaman bu dünyanın kirliliği sizi etkileyemez. Gerçek saflık ve masumiyet budur.


2. Sadece cesur insanlar bilinmeyen şeyleri bilme isteği duyar ve bilinmeyene doğru ilerlemek ister, ama bunun için bilinenlerden vazgeçmek gerekir.

Yeni olan bilinmeyendir. Bir ölçüm yapın. Bilinmeyeni bilme isteği mi, bilinenden vazgeçme korkusu mu daha güçlü? Bu, bir koltukta iki karpuz taşımaya benzer. Bilinmeyeni bilmek, değişmek, yeni bir yaşam istiyorsanız cesur olmalısınız. Değişim için, yeni yaşam için, bağlandığınız, sizi tutan her şeyi bırakmalısınız ve değişimden korkmamalısınız. Cesaret budur! Geçmişe, geriye bakmadan hareket etmek, anı yaşamak ve kararlı olmak. Cesur olduğunuzda ilk fark ettiğiniz şey güven olacaktır. Korkak insanlar kimseye güvenemez. Cesur insanlar güvenir, ama güvenleri suistimal edildiğinde de bir kayıpları olmaz. Güveni sarsan kişi kaybeder. Cesur insanlar koşulsuzca severler, çünkü sevmek cesaret ister.


3. Yaşamak ve eylemlerinizin sonuçlarıyla yüzleşmek için cesaret gerekir.

Yaşadığınız olayların hepsi sizin daha önce yaptıklarınızın sonucudur. Bu sonuçlar iyi de kötü de olsa kaçmayacaksınız; cesur olup acılarla yüzleşeceksiniz. Böyle davranmak sizi daha güçlü ve cesur yapar. Bencil olmak ve acı çekmek doğru orantılıdır. Her şeyi kendi yararınız için almak isterseniz acılarınız artmaya başlar, bununla beraber vermeye başlarsanız acılarınız azalır. Vermek için cesaretiniz olmalı, korkak insanlar veremez. Korkak insanlar kendileri için muhafaza eder ve acı çekerler. Acıları tutmazsanız acılar da sizi tutmaz bırakır. Acılardan kurtulmak ve mutlu olmak için gerçekten cesur olmak gerekir.

4. Sadece cesur insanlar kendilerini yenileyebilir.

Cesaretle devam ederseniz, sürekli yenileneceksiniz ve yeni yaşamda gerçek mutluluğu yaşayacaksınız. Gerçekten mutluluğu yaşamak için mutsuzluğu yaşamaktan korkmamalısınız, mutsuzluğun gözünün içine cesaretle bakmalısınız. O zaman mutsuzluğun yok olduğunu göreceksiniz, çünkü mutsuzluk sizin ürettiğiniz bir hayalettir, gerçekte yoktur.


5. Cesur olmanın temelinde mantık değil sevgi vardır.

Cesaret ruhla ilişkilidir, cesaret dolu insanların kılavuzu sevgidir. Gerçeklere göre yaşamak cesur olmayı gerektirir. Bunun karşılığında kişi coşku ve mutluluğu yaşar. Cesaret dolu insanlar evrensel kavrayışa sahip olmaktan korkmazlar, gerçekçi yaşarlar, bu da kocaman bir coşku ve hazzın yaşanmasını sağlar. Cesur insanlar içlerinden akan şarkıları, gözyaşlarını, coşkularını ve içlerinden fışkıran dansları saklamaya çalışmazlar, özgürce ifade ederler. Samimi insanlar bu doğallığın hakkını verir.


6. Cesaret dolu insanlar düşmekten korkmazlar.

Onlar bunu geçici bir duraklama, dinlenme ve güç toplamak için mola olarak görürler. Düşmekten korkanlar, yürümekten ve ilerlemekten de korkar, ama hayat hareket demektir. Yaşam içinde hareket etmek için cesur olmalısınız.

7. Yalnızca cesur olan insanlar yatay boyuttan dikey boyuta geçebilir.

Kişi yatay boyutta hayat sürdürdüğü için, yatay boyutun düşünce yapısına sahiptir ve yatay boyutun gerektirdiği inançlara tutunmuştur. Bu boyuttaki inançlar insanda geçici bir rahatlık duygusu yaratabilir. Daha sonra dikey boyuttan yeni olan bir şey inince, eski alışkanlıkların hepsi yerle bir olacaktır. O zaman eğer korkular cesareti baskılarsa, kişi kapıyı çalan yeniyi içeri almaz ve korkularını sığınak olarak kullanır. Fakat cesaret baskın gelirse, kişi yeniye kapısını açar ve yeninin içine girmesine müsaade eder.

8. Kişi bir kez yeniyle temasa geçince, bir daha eskisi gibi olamaz; çünkü yenilenmeye, dönüşmeye, değişmeye, canlanmaya başlar.

Bu, yalnızca cesaret sayesinde gerçekleşebilir. Sadece cesur insanlar hayatlarını yeniden yaşamaya başlarlar, yaşamdan yeni bir sayfa açar ve kaderlerini sil baştan yazarlar. Bu riskli bir şeydir, ama cesur insanlar risk almaktan korkmazlar ve riskin tadını çıkarırlar. Yeni şeyler korkak insanları tedirgin ederken, cesur insanları heyecanlandırır. Yeniyi bilmenin tek yolu, kapıyı açıp onu içeri almak ve kucaklamaktır. Eğer hayatı dopdolu yaşamak istiyorsanız buna mecbursunuz. Bu hayatta gördüğünüz ve sahiplendiğiniz hiçbir şey size ait değildir. Bunun için cesaretinizi toplayın ve yeniye, bilinmeyene doğru adım atın. Bu sizi ferahlatacak, canlandıracak ve size varoluşun değerini, güzelliğini hatırlatacaktır. Canlanmak için yeni şeyler keşfetmek ve bir macera yaşamak gereklidir. Yeniyle buluşmak ve yenilenmek bir ihtiyaçtır. Hem yeniye ihtiyaç vardır, hem de eski daha güvenli görülebilir. Bu ikilemdir. Kişi bu ikilem içinde bocalar, karar veremez, yeni ve eski arasında gidip gelir. Eski ve yeni arasında bir köprü kurmak gerekir. Yeni ve eski arasındaki köprü cesarettir.

 

Her ay düzenlediğimiz Farkındalık Festivallerine katılın ve yeni ile eski arasında cesaret köprüsünü kurun. Yeniyi içeriye alınca büyük bir coşkuyla dolarsınız ve sınırları aşarsınız. Aşkın hale gelirsiniz. Yeniliklerle dolu olunca yaşam bir kutlamaya dönüşür.

İyileşmeye Giden Yolda Kendi Kendine Telkin

0
“Telkin” Arapça kökenli bir kelime olup, “Bir duygu ya da düşünceyi karşı tarafa aşılama veya empoze etme” anlamına geliyor. Amacı, kişiyi bir konu hakkında yönlendirmek ve vermek istediği mesajı zamanı geldiğinde uygulatmak…
Aynı zamanda “telkin” bir düşünce kalıbıdır. Kendi içinde anlam ve olumluluk arz eden bir söylemdir. Hem yön verici, iddialı “nasıl olmalı ?, ne olmalı?” soru şekillerine cevap verebilen düşünce şeklidir.
Her şeyden önce bilinçaltı, telkin gücüne karşı çok hassastır ve bu yüzden iyileşmeye inanmak, tedavinin yarısıdır. Bilinçaltı varlığımızın gizli ama asıl yöneticisidir. Kişisel gelişimin en önemli unsurlarından biri de farkındalık oluşturarak bilinçaltı düzeyini yeniden yapılandırmaktır.
Birçok araştırmacı, çağların en önemli sırrının, ne kara delikler, ne gezegenler arası seyahat olmadığı, en büyük sırrın bilinçaltı ve bilinçaltında saklanan müthiş güç olduğuna inanmaktadır.

Antik çağlarda; eski din adamları hastalarına ilaçlar verip, onlar uyurken hipnotik telkinlerle iyileşeceklerini söylüyordu ve böylece ikna edici telkinler çoğu zaman işe yarıyor ve hastaların kısa sürede iyileştikleri görülüyordu. Günümüzde ise modern psikanalistlerin ve terapistlerin, ruhsal sağaltım seanslarıyla, bilimsel yöntemlerle bilinçaltındaki evrensel gücü kullandıkları ve rahatsızlıkların iyileşmesi yönünde olumlu sonuçlar elde ettikleri görülüyor.
Bilinçli olarak sürekli hasta olduğuna inanan, sürekli ağrılarını düşünen kişinin bilinçaltı da bu düşüncelere göre davranır. İyileşmeyeceğim, ağrılar dinmeyecek tarzında duygu ve düşünce kalıbı oluşturan kişilerde, iç dinamikler de harekete geçer ve vücudun tüm sistemleri, hormonal yapısı buna göre düzenlenir.
Bilinçaltımız ne kadar temiz ve kontrollü olursa, düşünceler ve söylemlerin etkisi de o denli güçlü olur. Neticede düşünce de bir enerjidir ve atomun bilinen en küçük parçacığı olan “kuant” taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasından ibarettir. Tıpkı ışık, madde gibi…
Olumlu düşünmek, evrene pozitif enerji vermek, olumsuz düşünmek ise negatif enerji yaymaktır. Diğer insanlardan gelen pozitif ve negatif enerjileri, bilinçli halimiz algılayamasa da bilinçaltımız hisseder ve bunlardan etkilenir. Dolayısıyla düşüncenin gücü bir nevi bilinçaltının gücüdür.
Bilinçaltı, vücudu sağlıklı ve dengede tutmak için, vücudu koruma altına alır. Vücudun kendi kendini doğal olarak tedavi etme kabiliyetinin olması bundandır. Bu nedenle vücudun kendi kendini tamir etmesi ve hastalıkları önlemesi, bilinçaltının iyileştirici ve onarıcı kabiliyetine bağlıdır ve bu kabiliyeti azaltmak ya da mükemmelleştirmek bizim elimizdedir.

Dünya üzerinde, psikolojik problemler yaşayan milyonlarca insan, bilinç ve bilinçaltı uyumsuzluğu yüzünden huzursuz ve mutsuzdur. İnsanın iç ve dış huzuru, bilinç ve bilinçaltının beraberliği ve dayanışmasıyla mümkündür. Bu nedenle bu uyumsuzluğu ortadan kaldırmak için, kişinin içsel ve dışsal olarak bütünleşmesi şarttır. İnsan aradığı huzuru ancak böyle bulabilir. İçimizdeki yaşam enerjisi ahenkli ve ritmik akarsa; çeşitli fobilerden, ruhsal çatışmalardan, kişilik bölünmesinden, hastalıklardan kendimizi kurtarabiliriz. Dolayısıyla zihnin dengeli olmasıyla, hayatımızın da karmaşadan düzene doğru akması sağlanacak ve böylece istediğimiz huzur ve mutluluğa ulaşabileceğiz.

Telkin bir bilinçaltı çalışmasıdır. Bilinçaltı zihin bir fikri kabul ettiğinde, bunu yerine getirmeye başlar ve ayrım yapmaz. Bilinçaltı zihin hem iyi hem de kötü düşünceler için aynı şekilde çalışır. Bu yüzden olumsuz düşünceler başarısızlığın ve mutsuzluğun, olumlu düşünceler ise başarının ve zenginliğin nedenidir.
Dünya Değişim Akademisi’nde uygulanan yöntembilimle insan bünyesinin iki zıt parçasının birleşmesi sağlanır. Fiziksel beden ve ruhsal bilinç. Bu yöntembilimle bireyselliğini kazanmak isteyen kişi çok etkili kadim tekniklere dayanan teorik ve pratik uygulamalarla nitelikli bir değişim geçirir. Doğduğu andan itibaren kendisine dayatılan, kabul ettirilen ve kendisine yabancılaşmasına neden olan sahte kişilikten sıyrılarak, kendi olur. Değişim sanatı ile aşılması gereken tüm engeller aşılır. Yaşam yeni bakış açıları ile anlam kazanır. Böylece kişi yaşamı yeniden yorumlamayı ve doyasıya yaşamayı keşfeder ve sonuç olarak yepyeni bir insan olur.

AŞK OKYANUSU

0

Gerçek aşk fiziksel, zihinsel, duygusal boyutta değil, ruhsal boyutta yaşanır. Aşkı algılamak, hissetmek ve yaşamak için derin bir farkındalık gerekmektedir.

Bedensel düzeyde yaşanmayan varoluşsal aşktan söz etmek için önce ruhi düzey algılanmalıdır. Önce bireysel olarak beden olmadığınızı, ebedî, ölümsüz ruhi varlık olduğunuzu deneyimleyince aşkın sır dolu kapıları açılır. Her kapıdan geçmek için bir anahtar gereklidir, ama bir anahtar da her kapıyı açabilir. Bu, sizin ruhi boyuttaki algınız ile bağlantılıdır. Kıstas yoktur, ruhlar arası kıyas yoktur. Sadece anlık farkındalık düzeyi aşk okyanusuna dalmanın imkanlarını oluşturur.

Eğer korku varsa aşk çiçeği size kendini açmaz, çünkü aşk, tam ve koşulsuz teslimiyettir. Hiç bir sorgulama olmadan aşıklar birbirlerine teslim olur. Âdeta birbirleri içinde erir, bedenler hissedilmez. Gerçek aşk, sınırları aştırır.
Mutlak teslimiyet ne mantık, ne koşul, ne şart ne de soru içerir. Varoluşsal teslimiyet sessizlik içinde yaşanır ve deneyimlenir. Aşk var ise “neden, niçin, nasıl” lar yok olur. AŞK var ise sadece VAROLUŞUN eşsiz güzelliği içsel özde yaşanır. Hatta gözlere, bakışlara, dokunuşlara yansır. Her şey daha bir güzelleşir. Siz ve çevreniz, baktığınız her şey, dokunduğunuz her şey, söylediğiniz her şey artık başka bir boyut kazanır.

AŞK sezgiseldir, sezgi size o an ne yapmanız gerektiğini zaten söyler, soru sormanıza, kanıt aramanıza gerek yoktur. Güven ve teslimiyet aşkın iki kanadıdır.

Güven olmazsa kendinizi aşk okyanusuna bırakamazsınız.

Güven olmazsa aşk okyanusunda eriyemezsiniz. Aşk okyanusunda erimek egoyu eritir ve aşıkların gücüne güç katar.
Aşk okyanusunda yüzmek cesaret gerektirir. Kendinizi dalgalara bırakmazsanız aşkı kontrol etmeye başlarsınız. O zaman aşkın katili olursunuz çünkü aşk kontrolsüzlüktür.
Dalgalara kendinizi bıraktığınızda hayatın içinde yaşanılan dalgalanmalara da uyum sağlarsınız. Böylece kabullenme yetisi artar. İşte AŞK’ın açamadığı kapı, aşamadığı engel yoktur. En güçlü tekamül aracı o yüzden AŞK’tır.

Bencillik ve ego aşkı yerle bir eder.

İşte bu noktada eğer aşka teslimseniz ego erimeye başlar. Su nasıl nedensiz bir şekilde durmadan akıyorsa, bırakın aşk suları da içinizden koşulsuz sevgiyle oluk oluk aksın. Ona engel olmayın. Nefes alamamaktan, suların içinde boğulmaktan korkmayın. Sizi bu akış, olduğunuz en saf halinize geri döndürecek.
Yaşadığınızı ve gerçekten var olduğunuzu hissedeceksiniz.
Zihin, yorum ve düşünceleri sever. Zihni şımartmayın ve onu beslemeyin. Aşkın içine dalın ve dalgalara, suya kendinizi bırakın. Ölüm ve diriliş aşkın içinde yaşanır. Gerçek bir aşk ise yaşadığınız, ölümü de göze almanız, sevmeniz gerekir. Ölüm aşıkları besler, olgunlaştırır. Ardından yaşanan yeniden varoluş veya diriliş başka bir aşamadır.
Artık yeni insan olmuşsunuzdur, yenilenmişsinizdir. Ne geçmiş ne de gelecek vardır. Sadece şu andaki yeniden doğan gerçek sen, sizin özünüzde yeni boyutlara açılmaya hazırdır.
Dünya Değişim Akademisi’nde uygulanan birçok değişim programı vardır . Bu programlar, sizi özünüze yaklaştırır ve gerçek benliğinizle olan bağlantıyı güçlendirir.
AŞK SANATI” var olan yaşadığınız aşkı olgunlaştırır, koşulsuz sevgi ile besleyerek, aşkın bir diğer katili olan kıskançlığı takdire dönüştürür. İçinizde aşk çiçeği hiç solmaz. Hemen uygulayıp deneyim olarak yaşayabilirsiniz.
Programın içeriğinde olan pratik ve teorik teknikler, nefes teknikleri, vücut çalıştırma teknikleri sayesinde her an içinizde var olan AŞK’ı hissedeceksiniz ve onu dışarı yönlendirebileceksiniz.
Doğuştan beri içinizde zaten AŞK potansiyeli vardır. Bunu içten dışa doğru saf sevgi ile akıtmak, varoluşun bize sunduğu en güzel armağandır. Bu armağanı haydi beraber en güzel şekilde birbirimizle paylaşalım. Önce içimizdeki aşkı keşfedelim, sonra tüm evrene yayalım…

AŞK OKYANUSUNA kendinizi bırakmaya hazır mısınız?
Gelin Dünya Değişim Akademisi’ne, içinizdeki tüm sınırları aşın ve GERÇEK AŞKI YAŞAYIN…

Adım Adım Farkındalığı Arttırma

0
Birinci adım eylemlerinizin farkında olun; her hareketinizin, her adımınızın bilincinde olun. Zihninizin geçmiş veya gelecekle meşgul olmasına izin vermeyin. Derhal şimdiki an’a giriş yapın.
Düşüncelerinizin farkında olun; düşüncelerinize direnmeyin. Olduğu gibi kabul edin. Sadece izleyin. Değiştirilmesi eylemlerden daha zor olan düşüncelerle savaşmaya kalkmayın. Geçip gitmelerine izin verin.
Beklenmeyen durumlar hepimizin başına gelir. Zekânızı devreye sokun; kurban rolünü oynamayı bırakın. Başka bir karakteri oynayın. Gözlemci olun mesela… Bunu bir oyun gibi algılayın, gün içinde kendinizle oynayın. Bu pratik uygulama durumlar karşısındaki tutumunuzu değiştirecektir.
Duygularınızın farkında olun. Gelip geçici olan duyguların esiri olmayın. Gökyüzündeki bulutları düşünün, nasıl hareket ettiklerini ve nasıl birbirlerinin yerini aldıklarını hayal edin. Hissedilen her duygunun da bu şekilde bir diğerinin yerine geçeceğinin farkına varın.
Bu uygulamaları günlük hayatta uygulayın ama bunun yanında her gün mutlaka pratik çalışmanızı yapın.

Eylem, düşünce, duygu durumunuzu dönüştürün ve artan farkındalık sayesinde her geçen gün nihai uyanışa bir adım daha yaklaşın. Hayattan daha çok zevk aldığınızı, yaptığınız işe daha iyi konsantre olduğunuzu, daha sabırlı, coşku dolu olduğunuzu fark ettiğinizde bu yöntembilimin bağımlısı olduğunuzu göreceksiniz. Hayatın sunduğu bu mucizeyi asla bırakmak istemeyeceksiniz. Sevgi dolu, neşeli ve farkındalıklı bir hayatın kapılarını kendiniz açacaksınız…

Negatiflerden Arınma ve Eylemleri Kontrol Etmenin 10 Etkili Yolu

0

Eğer gelişmek, daha üstün bir insan olmak ve eylemlerinizin kontrolüne sahip olup negatiflerden arınmak istiyorsanız, bu yazımız tam siz göre.

İnsan sosyal bir varlıktır ve bunun için sürekli olarak diğer insanlarla iletişimde bulunmaktadır. Bu iletişim ve ilişkiler kaçınılmazdır ancak eylemlerinize, duygu ve düşüncelerinize olan kontrolünüz yoksa kendinizle olan ilişkinizin yanında sosyal ilişkileriniz de sizi negatife götürecektir. Bu negatifleri devreye sokmamak ve eylemlerin daha çok farkında olmak için size altından daha değerli 10 maddeyi sunuyoruz;
1. Şiddet Kontrolü
Gezegendeki en zeki varlık olan insan düşünsel, sözel ve eylemsel olarak bütünsel bir şiddetsizliğe sahip olmalıdır. Çünkü şiddet insan zekasını negatif yönde etkileyen ve körelten bir durumdur.
Şiddet varsa zeka uyuyor demektir!
Peki şiddetsizlik nedir? Burada öldürmemekten başlayarak, düşünsel olarak verilen zararlara kadar gidebiliriz. Tüm canlı varlıklar kardeştir ve tek bir kaynaktan gelmektedir. Tüm insanlar birdir ve özünde eşsiz güzelliklere sahiptirler.
Şiddet kontrolünü sağlamak her an bu birliğe ve bütünlüğe yaklaşmak demektir.
Bir canlı varlığı öldürmek, tamamıyla bütüne zarar vermek demektir ve öldürülen canlının ruhi evrimini engellemek demektir. Başka bir canlının evrimsel sürecini engelleyen kişi kendi evrimini de engellemiş olur.
Unutmayın ki bütün canlı varlıklar aynı derecede yaşama hakkına sahiptir.
Eğer zihinsel şiddetsizlik gerçekleşirse bu sözlere ve eylemlere de yansıyacaktır. Bunun için önemli aşama zihinsel şiddet kontrolü olmalıdır. Zihin şiddet doluysa şiddet içeren durumları, sevgi doluysa sevgi içeren durumları kendine çekecektir.
Zihin cehaletten, korku ve zayıflıktan özgürleşip gerçeğe ve araştırma yoluna yönelirse şiddet kaybolacaktır.
Şiddeti kontrol etmenin en önemli noktası zararsız hayvanların katledilmemesidir. İnsan beslenmesini şiddet içeren yöntemler ile karşılıyor ise bu kişinin eylemlerine de yansıyacaktır. Öldürülen binlerce hayvanın acısı ile beraber onlarla beslenen binlerce insanın da şiddeti artmaktadır. Bu artış tüm dünyaya ve insanlığın bilinç enerjisine işlemektedir. Bunun için bilinçli varlık olan insanın bu enerjiyi düşürmemesi ve daima yükselişe odaklanması gerekir.
Şiddet kontrolünü zihinsel, sözel ve eylemsel olarak gerçekleştiren insan bilinç enerjisini yükseltmiş ve özüne bir adım daha yaklaşabilmiş insan olacaktır.
2. Dürüstlük
Dürüst olmamak düşüncede başlar ve söz geçer. Zihin kimseye karşı kin ve negatif duygu beslemediğinde sevgi ve merhametle dolar. Buda söze ve eyleme yansır. Kişi her şeyden önce kendine karşı dürüst olmalıdır ki zihinsel yer alan bu negatif duygu ve düşüncelerin farkında varıp bunları dönüştürebilsin.
Dürüstlük, düşüncede, sözde ve eylemde gerçekleşirse tam dürüstlük haline erişilir.
Tatlı beyaz yalanlarda mı söylemeyeceğiz? diyorsanız insanların para kazanmak, insanları kontrol etmek, bir şeyleri bir ülkeyi yönetmek yada kendi çıkarlarını gözetmek için söyledikleri ‘beyaz yalanları’ aklınız getirin.
En masum beyaz yalan bile ardından büyük negatiflikleri doğurabilir.
Dürüstlük düşüncede başlar ve söze geçer. Dürüstlük acı yerine mutluluk vermelidir. Eğer dürüst olmak uğruna insanların kalbini kırıyorsanız susmanız daha iyi bir çözümdür. Konuşmadan önce iyice düşünülmeli ve kelimeler özenle seçilmelidir.
Düşünceler, sözler ve eylemler gerçeğe uymalı ve gerçeği yansıtmalıdır.
3. Çalmama
Başkasının sahip olduğu bir mala, eşyaya, nesneye sahip olma, ondan zevk alma ya da göz dikmek kişiyi hırsızlığa yöneltebilir. Hırsızlığın ise kişinin malının izinsiz alma, kullanma, sahibinin rızası dışında farklı amaçlar için kullanma, kötüye kullanma ya da güven sarsma gibi alt boyutları da vardır.
Mutsuzluğun nedenlerinden bir tanesi de kendinin olmayan nesnelere sahip olma isteğidir.
Kişinin hak etmediği bir şeyi bencilce alıp yada hırsızlık yaparak kullanması çalmama prensibini bozar ve insanı kendi öz doğasından uzaklaştırır.

Kendine ait olmayan bir nesneye sahip olma çabası, başkasının düşüncelerini, sırrını yada özel bilgilerini ele geçirmek hırsızlıktır. Burada önemli nokta kişinin hak ettikleri ile tatmin olmasıdır.
4. Cinsel Enerji Kontrolü
Cinsel enerji kontrolünden bahsederken cinselliği yasaklamak ya da günah olarak görmekten, baskılamaktan bahsetmiyoruz. Cinsellik insanın doğasında olan bir şeydir ve doğal olarak yaşanmalıdır.
İnsani sevgi ve mutluluk, iletişim ve aşk cinsellik yoluyla yaşanmakta ve spiritüel sevgiye kapı açmaktadır.
Cinsel enerji vücuttaki en güçlü enerji kaynağı olduğu için bu enerji kontrolsüz ve savurgan bir şekilde tüketilmemelidir. Yaşanan cinselliğin sevgi dolu olması ve kaba, hayvani düzeyden farklı olması önemli bir noktadır.

Cinsellik doğal ve duygusal bir gereksinimdir. İnsanların sevgiye, sevgiyi vermeye ve sevilmeye gereksinimi vardır ve bu yönelim ruhi özden gelmektedir. Erkek ve dişi bedenler dengeyi bulmak için, karı cinse yönelir ve böylece cinsel ilişki esnasında bir bütünlük sonrasında ise bir rahatlık, mutluluk ve huzur yaşanır.
Eşlerin cinsel dengeyi sağlaması ve oluşan huzurlu dinginliği koruması gerekir.
5. Biriktirmemek
Biriktirmemek bireyin kendini ve zihnini eğiterek ihtiyacından fazlasını depolanmaması, kendine ait olmayana göz dikmemesi ve doyumsuzluktan özgürleşmesidir. Maddi eşyaları toplama ve onları koruma kaygısından özgür olmak insan hayatını daha doğal ve tatmin yapar.
Kişi hayatın sunduklarına güven duymayı öğrenmeli ve yetinmeyi bilmelidir.
Sahip olunan yeteneklerin ve gücün de doğru şekilde kullanılması ve bu gücü başkalarının üzerinde uygulayıp, sömürülmemesi gerekir. İnsanları sömürmek, kendi emellerine alet etmekte doyumsuzluğun ve çıkarcılığın göstergesidir.
Maddi nesnelerin peşinden koşturmak sizi her zaman doyumsuzluğa sürükleyecek ve asla tatmin duygusu getirmeyecektir. Açgözlülük ve doyumsuzluk düşünsel, sözel ve eylemsel olarak hayata geçmelidir.

6. Merhamet
Başkalarına empati duymak, acısını hissetmek ve nefretten özgür olup sevgiyi yaşamak merhametten doğan hislerdir. Merhameti engelleyen maddi benlik olan ego ve bencilliktir.
Bencilliğin aşılması merhameti yükseltir.
Merhamet duyan kişi başka canlılara zarar vermez, onların acısını hisseder ve acılardan kurtarmak ister. Merhamet duygusu kişiyi negatiflerden arındırır ve kalbini yumuşatır. Merhametsizlik ise kalbi sertleştirir, kişiyi yalnız ve bencil biri haline getirir.
Merhametli olmak pozitif güçlerin ortaya çıkmasını destekler.
7. Affetme
Affetme prensibi kızgınlık hissinin kontrol edilmesi üzerine gelişir. Kızgın insan çabucak sinirlenir ve gereksiz yere tepkiler verir. Öfke duygusu zekanın önüne perde olur ve gerçeği engeller. Böylece kişi kızgınlık duyduğunda yanlış eylemlerde bulunur ve başkalarına zarar verir.
Kızgınlığı aşmak için affetme olgusu geliştirilmelidir.
Affetmeyen insan zihinsel alanda bloklar oluşturur ve bu bloklar zihni donuklaştırır, enerji serbestçe akamaz ve potansiyelleri engeller. Enerji serbest kalırsa, yani kişi affederse zihin serbest kalır ve özgürleşir.
Affetmek kişiyi negatiflerden özgürleştirir ve pozitife kapı açar.
8. Dayanıklılık
Bu prensipte zorluklara boyun eğmemek, güçlü durmak ve yaşam yolculuğuna metin olarak devam etmek yer alıyor. Çevreden, insanlardan, iş ve arkadaşlık, aile ilişkilerinden gelen olumsuzluklar, hatalar, engeller kişinin yaşam motivasyonunu düşürmemeli ve yola devam edilmelidir. Maddi yaşamın akışına karşı koymak, olayları ve sonuçları her ne olursa olsun kabullenmek kişiyi yıpratır ve boşa enerji sarfetmeye sebep olur.
Unutulmamalıdır ki “her durum güzeldir, gelecek parlaktır.”
9. Ilımlılık
Başarıya ulaşmak için, mutlu ve dengeli bir yaşam ve içsel tutum için birey eylemlerinde, sözlerinde ve düşüncelerinde ılımlı olmalıdır. Anlayışlı olmak, alçakgönüllü ve düşünceli olmak eylemlerin doğru şekilde icra edilmesini ve sonuçların mutlu edici olmasını kolaylaştırır.
Birey yaşamın her alanında, beslenme, uyku, spor, çalışma yada sosyallik içerisinde her zaman ılımlılık prensibine dikkat ederse altın dengeye erişecektir.

 

10. Doğruluk
Kişinin yanlışı doğrudan ayırt etmesi, eylemlerini bu ilkeye göre sürdürmesi ve kontrol altına alması doğruluk tutumundan gelir. Gerçek ve illüzyon arasında fark iyice incelenmeli ve araştırılmalıdır. Yaşam tarzı bu doğruluk esasına göre kurulmalı ve farkındalık geliştirilmelidir.
Ölümsüz olan ruhi varlıklar olarak ölümlü bedenlerde bulunup, bedensel ölümü son olarak görmek illüzyonun yarattığı bir durumdur ve ölümsüz olanın kendini ölümlü hissetmesine sebep olur. Bu örnekteki gibi doğruluktan şaşmış olmak kişiyi ta tersi bir algıya ve yaşama sürükler.
Neyin doğru neyin yanlış olduğu üzerine araştırmak, bu yolda bulunmak ve ilerlemek özverili çaba ister ve samimi duygular gerektirir. Mutlak gerçeğe yaklaşabilmek, özü yaşamak ve bu prensipleri etraflıca inceleyip hayata geçirmek bir süreçtir, bunun için pratik ve teorik birikim önemlidir.
Bu festivallerin amacı ise, kişiye özünde olan potansiyelleri yaşatmak, daha mutlu daha doğal ve daha gerçek bir yaşama kapı açmaktır.

Don't Miss